1 KASIM SEÇİMLERİNİN ARDINDAN

 

Seçimler bitti. Sadece 13 yılın değişmeyen iktidar partisi değil, düzen muhalefeti tarafından da aylardır ülkenin tüm sorunlarının çözümü olarak merkeze yerleştirilen parlamento seçimleri sonuçlandı.

1. Bu sürecin 7 Haziran etabında, muhalefetteki düzen partilerinin yarattığı yanılsamalara rağmen kazanan halk değildi. Şimdi 1 Kasım seçimlerinde de kaybeden halk değildir. Halk sandıkta kazanmaz, sandıkta kaybetmez.
AKP'nin 1 Kasım seçimlerinin “kazananı” olup olmadığını belirleyecek olan ise yine halktır, halk olacaktır.

2. Halk, tüm gücünü ve umudunu yüklediği bir oyla kazanmaz. Halk, kararlılıkla, akılla, mücadeleyle, örgütlülükle kazanır.
Halk, sandıktan çıkan sonuçla kaybetmez. İlkesizliğe olur verdiğinde, yalana kandığında, kolay çözümlere bel bağladığında, zorbalığa boyun eğdiğinde kaybeder, halk olmaktan çıkar.

3. Sadece 1 Kasım seçimlerine, oy yüzdelerine bakarak Türkiye'nin nereye gittiğine karar veremeyiz. Haksızlığa, adaletsizliğe karşı koyanla göz yuman arasında elbette bir ayrım vardır. Bunlardan hangisinin ağır bastığı elbette önemlidir. Ama tarih sonunda göz yumanları değil, karşı koyanları yazar. Tarihi de itaat edenler değil, boyun eğmeyenler yazar.

4. 1 Kasım seçimlerinin kazananı olarak görünen AKP'dir.
Ancak AKP, 2010-2011 dönemecinde de kazanmıştı. Kendi hesapları açısından kritik olan Anayasa değişikliğini kabul ettirmiş, 2011 seçimlerinden galibiyetle çıkmıştı.
Sonra, liseliler, kadınlar, üniversite öğrencileri ve en önemlisi 2013 Haziranı'nın direnen halkı sahne aldı. AKP mücadele eden halk karşısında yenikti.
2009 yılında yerel seçimlerin galibi AKP'ydi. 2010'da  TEKEL işçilerinin karşısında titreyen ve kaybeden de...
2011 Nisanı’nda YGS skandalı sonrasında sokaklara çıkan liseliler referandum zaferi ile parlatılan ileri demokrasi yalanının cilasını döküverdi. Boynu bükülen, yenilgiye uğratılan AKP'ydi.
2011 Haziran seçimlerinden mağrur ve muzaffer çıkan yine AKP'ydi.
2013 Haziranı’nda yaşanan yaygın halk ayaklanması sırasında bavulunu toplayıp kaçmaya hazırlanan da oydu.
Şimdi 2015 Kasımı’nda, 4 ay önce artık kaybettiği söylenen AKP bu kez seçmenlerin yarısının oyunu alarak yine tek başında iktidarda.
Kazandı mı? Kaybedecek mi?
Bu sorunun yanıtını halk verecek.

5. Düzen muhalefeti 1 Kasım seçimlerinin kaybedeni olarak görülmektedir. Oysa bu cephedeki tüm partiler tam da “amaçladıklarını” elde etmiştir. MHP'nin oyları azalmıştır ama MHP hiç de kaybetmiş gibi durmamaktadır. Çünkü MHP yönetimi, kendi tabanının AKP Türkiyesi'ne alışmasını istemiştir. Bu açıdan başarısız oldukları söylenemez. CHP'nin oyları artmamıştır ama CHP yönetimi pek rahattır: İstedikleri tabloya ulaşmışlardır. AKP ile koalisyon yapmak için çaba harcıyorlardı, AKP Türkiyesi ile barışmak istiyorlardı. Bu açıdan bakıldığında çok da başarısız sayılmazlar.
HDP de 4-5 ayda oyunu düşürmüştür. Ama 2002’den beri AKP ile demokratikleşme planları yapan, bu nedenle onu savunmayı, korumayı göze alan bir siyasi hareket, aynı AKP oyunu yüzde 50’ye çıkardı diye “başarısız” sayılmayacaktır!
Tüm bu nedenlerle, düzen muhalefeti 1 Kasım seçimlerinde kaybetmiş gibi görünmemektedir.

6. 1 Kasım seçimlerinin birçok açıdan soru işareti uyandıran sonuçlarını hiç sorgulamadan kabullenen düzen partileri, AKP’ye alternatif olmadıklarını göstermiştir.
Seçim sonuçlarına saygı duyan düzen partileri, kendilerinden AKP’ye karşı dik durmayı bekleyen milyonlara saygı duymadıklarını da göstermiştir. Demek ki, AKP’nin hükümet oluşturacak ama tek başına Anayasayı değiştiremeyecek bir orana yerleştiği, CHP’nin ne ilerleyip ne gerilediği, HDP’nin Haziran’daki fazlalıkları törpülenerek barajı geçtiği ve Anayasa değişikliği için anahtar parti durumuna geldiği, MHP’ninse tabanından bir miktar iktidar partisine kan nakli yaptığı bir tablodan rahatsızlık duymuyorlar.

7. Bu seçimin sonucunda kaybedecek olan, düzen partilerinin yarattığı sahte umutların, kolay çözümlerin, ilkesiz politikaların peşinden gitmekte ısrar edenlerdir. Ancak, özellikle düzenin solunda yer alan partilerin bu kandırmacayı sürdürmeleri eskisi kadar kolay değildir.

8. 1 Kasım seçimleriyle ortaya çıkan tablodan bu düzenin gerçek sahibi olan büyük patronlar da memnun görünüyor. Patronların Erdoğan’dan rahatsızlık duyan kesimi, Erdoğan’ı büyük koalisyonla etkisizleştirme planını AKP’ye kişilik verme ve Erdoğan’ı dengeleme planıyla değiştiriverdi.
Göründüğü kadarıyla, yerli ve yabancı basındaki Davutoğlu güzellemelerinin kaynağında da bu vardır. AKP’nin fabrika ayarlarına döneceği, iktidarının ilk yıllarındaki üslupla hareket edeceğini umuyor ve Erdoğan’ı uyarıyorlar: Sakın yüzde 50’ye güvenme!

9. Fabrika ayarlarına dönecek bir AKP’ye ABD, Avrupa Birliği, büyük tekeller, düzen muhalefeti razıdır. Bu partinin insanları aldatmasına aracı olan, yıllarca AKP’yi bir demokratikleşme projesi olarak kutsayan liberaller, sözde solcu-özde gerici hainler de AKP’nin ilk yıllarını yeniden yaşayacakları bir dönemi dört gözle beklemektedir. CHP ve HDP, AKP’yi “ilk günkü aşka” geri döndürme sürecinde üzerlerine düşeni yapmışlardır. “Seçim sonuçlarına saygı duymaları” da bundandır.

10. AKP’nin fabrika ayarları nedir? İlk döneminde AKP'nin makul, hak ve özgürlüklere saygılı, kabullenilebilecek bir parti olduğu söylenebilir mi? AKP’nin fabrika ayarları, fabrikaların-işletmelerin yağmalanmasıdır.
AKP’nin fabrika ayarları, kamu kaynaklarının patronlara kullandırılması, toplumsal eşitsizliklerin artmasıdır.
AKP’nin fabrika ayarları, gericiliğin atağa kalkmasıdır.
AKP’nin fabrika ayarları, güçlü emperyalist merkezlerle mutlak işbirliğidir.
AKP’nin fabrika ayarlarında emekçi halk yararına hiçbir şey yoktur.

11. 2010’dan itibaren AKP’ye karşı ayağa kalkan ve onun saltanatını sona erdirmek üzere olan halkın enerjisi düzen muhalefetinin sandık hesaplarıyla, sahte çözüm önerileriyle, toplumu oyalamak dışında bir işlevi kalmayan mecliste sahnelenen oyunlarla adım adım yok edilmiştir. Şimdi ise geniş bir kesim panik halinde AKP’nin aşırılıklardan arınmasını beklemektedir.

12. AKP aşırılıklardan arınamaz. Çünkü AKP’nin temsil ettiği büyük tekeller kârlarını sürdürmek için halkın boğazını sıkmak zorundadır. Çünkü AKP’de somutlanan dinsel gericiliğin sınırları yoktur.
Ve çünkü AKP’nin hayalindeki Türkiye’nin istikrara kavuşması olanaksızdır.

13. Hep bıçak sırtında, hep tehlikelerle burun buruna yaşayan sermaye sınıfı, emekçilerin bir gün birdenbire ayaklanmasından, bölgesel dengelerin bir gün birdenbire değişmesinden, bir gün birdenbire emperyalist patronlarının kendisini gözden çıkarmasından, bir gün birdenbire dünya ölçeğinde ortaya çıkacak bir krizden korkarak varlığını sürdürmektedir.
Bu sermaye sınıfının istikrar delisi olması, her şeyin başına istikrar arayışını koyması çok doğaldır.
Anlaşılır olan ama “normal” deyip geçemeyeceğimiz şey ise sermaye sınıfının istikrar manyaklığını emekçi halka da bulaştırmış olmasıdır.
İşsiz kalma korkusu, finansal kriz korkusu, devalüasyonla parasının pul olması korkusu, deprem korkusu, evsiz kalma korkusu, polis korkusu gibi korkularla terbiye edilen emekçi halkımız “istikrar” adına geleceğini feda edebilmektedir.
Oysa emekçiler için “istikrar” saplantısı asıl ona rahat yüzü göstermeyen şeydir.
Her an kaybedebileceği bir işte çalışmak, çoluk çocuk sefil olma korkusuyla yaşamak, inanılmaz bedellerle kirada oturduğu evden bir gün aniden çıkarılıvermek... Bunlar emekçi halkımızın yaşamında olağan bir yer edinmiş korku tünelinin unsurlarıdır.
“İstikrar” saplantısı, korku tünelinin sonunu getirmeyip, uzatmaktadır.

14. Güvenli, güvenceli bir gelecek için istikrar vaadlerine kanmamak mücadele etmek gerekir. AKP'yle, temsil ettiği sömürü ve yozlaşma ile mücadelenin birinci koşulu AKP'yi bir iktidar partisi olarak hizaya getirme ve onunla uzlaşma yanlısı olan partilerden kopmaktır.

15. AKP, kaderinde kazanmak olan bir parti değildir. Onun en önemli zayıf noktası ise bizzat onun kuruluş temellerinde, onu yaratan, var eden dinamiklerdedir.
AKP sömürü düzenini temsil etmektedir ve bu düzenin zayıflıkları AKP’nin de zayıflığıdır.

16. NATO'yu sorgulamayan, Said-i Nursi'yi bayrak yapmaya kalkan, AKP'yle bizzat bu partinin varlık temeli olan konularda rekabet eden, bütün siyasi etkinliği AKP'nin kendisini meşrulaştırdığı konularda ona eşlik etmek olan bir muhalefetin günün sonunda yaptığı tek şey AKP'ye kan vermektir.

Partimizin 1 Kasım seçimlerinde aldığı oylar ve daha önemlisi son aylarda gerçekleştirdiği siyasal ve örgütsel hamleler ise bu karanlık tablonun bütünüyle dışında bir çıkışa işaret etmektedir.

1. Bilindiği gibi Komünist Parti 4 aylık bir süre içinde oylarını 5 katına çıkarmıştır.

2. Komünist Parti bütün seçim çevrelerinde değişen oranlarda oy artışı sağlamıştır. Burada bizim açımızdan en önemli nokta, yoksul emekçilerin düzenden ve düzen muhalefetinden kopuşuna denk düşen eğilimlerdir. İstanbul'un ve Ankara'nın emekçi mahallerinden alınan oylardaki artış bunun somut göstergesidir. Başka illerdeki yükselişlerin de desteklediği sonuç, yoksul emekçilerin Komünist Parti'nin mesajlarını algıladığı ve çağrısına kulak verdiğidir. Buna dair verilebilecek somut örneklerin her biri partimizin seslendiği, olumlu yanıt aldığı sınıf kesimleri hakkında fikir vermenin ötesinde, partimize yeni görevler yüklemesi açısından önemlidir. Komünist Parti, önümüzdeki günlerde, hatta saatlerde “seçmen yoldaşlarına” ulaşmak, onları örgütlü kılmak için yoğun bir çalışma içine girecektir.

3. Komünist Parti'nin 1 Kasım oyları özellikle Anadolu kentlerinde büyük ölçüde Türkiye Komünist Partisi'nin 2011 seçimlerinde aldığı oylarla örtüşmektedir. Türkiye Komünist Partisi'ne oy veren, yüzünü ona çevirmiş, onunla yürümeye hazır onbinlerce yurttaşımızın Haziran'da yaşadığı bocalamadan çıktığı, partimize dönük çok anlaşılır olan geçici küskünlüğünü aştığı ve yeniden Türkiye'nin Komünist Partisi'ne oy verdiği anlaşılmaktadır.

4. Özellikle gericiliğin halkın üzerine bir kabus gibi çöktüğü illerde Komünist Parti'ye yüzünü çevirenlerin, ona yönelen ve belki yeniden onunla güç bulanların sayısındaki artış da dikkat çekicidir.
Gericilikle uzlaşma arayışında olan düzen partilerinin umut vermediği aydınlık insanlarımız Komünist Parti'yle buluşmaktadır.

5. Sadece Kasım ayında değil Haziran ayında da söylediğimiz gibi, sermayenin yönetme ve tahakküm mekanizmalarının bir parçası olarak özel bir anlam kazanan seçimlerde önemli olan düzene başkaldıranların, boyun eğmeyenlerin sayısıdır. Bu sayı sadece bir “sandık sonucunu” değil, örgütlü bir hareketin gerçek, etiyle kemiğiyle orada olan beşeri zeminini göstermektedir. Şu iyi bilinmelidir ki, Komünist Parti 5 ayda çok büyük bir mesafe kat ettiği için değil, sabırlı, bilinçli ve kalıcı bir mücadele hattına en başından itibaren sadık kaldığı için 67 bin seçmene ulaşmıştır.

6.Komünist Parti'ye oy veren herkese, kökeninden, siyasi geçmişinden bağımsız olarak çağrımız, örgütlenmektir. Komünist Parti, yeni üyeler kazanacak ve onlarla birlikte ülkemizin boynu bükük emekçilerini ayağa kaldıracaktır. Seçimlerden bir gün önce dediğimiz gibi: Gerisi yalandır!

Komünist Parti

Merkez Komite