Komünistler ne yapmak istiyor?

soL Haber Portalı'nda yayınlanan “Diyanet Türkiyesinde kadınlar” söyleşi dizisinin konularından gazeteci Türey Köse “Laikliği daha çok konuşur olduk” demişti. Bir süre önce laiklik, aydınlanma başlıklarına burun kıvıranlar dahil, milyonlarca kişinin benzer düşüncelere sahip olduğu ortada. AKP karanlığı, Türkiye'nin yıllar geçtikçe daha büyük bir gericilik çukuruna doğru yuvarlanması kaçınılmaz şekilde aydınlanma, ilericilik, laiklik başlıklarında bir hassasiyete ve arayışa neden oluyor. Muhalefet ise AKP Türkiye'sini çoktan kabullenmiş, ayak bile uydurmuş halde.

 

Diğer taraftan özellikle son dönemde yaptıkları açıklamalarla gericilikle mücadele konusunda sesini daha gür çıkaran bir Komünist Parti görüyoruz. Merkez Komite üyesi Mehmet Kuzulugil'le partinin ne yapmak istediğini ve şimdiden konuşulmaya başlanan “gericilikle mücadele çağrılarını” konuştuk.

 

Çok basit bir soruyla başlamak istiyoruz. Laiklik tehlikede mi?

Gerçekten oldukça basit bir soru bu. Bence artık laiklik tehlikede değil. Bunu kolayca kanıtlayabilirim. Yıllarca mitinglerde, salon toplantılarında güçlü bir biçimde tekrarlanan bir slogan vardı: Türkiye laiktir, laik kalacak. Kendi adıma o zamanlar da bu slogana ilişkin çelişkili duygularım vardı, ama bu slogan tam olarak laikliği savunmaya dönüktü. Milyonlarca insan laikliğin tehlikede olduğunu düşünüyordu. Artık kimse bu sloganı atmıyor. Laikliğin tehlikede olduğunu düşünmüyorlar. “Tehlike geçti” dedikleri için değil, artık herkes için açık: Türkiye Cumhuriyeti artık laik bir devlet değildir.

Türkiye'de tehlikede olabilecek bir laiklik de kalmamıştır.

Bu söylediklerim yanlış anlaşılmasın. “Geçmiş olsun, unutun artık laikliği” gibi bir şey değil.

Tersine eskisinden daha umutlu ve iddialı olunacak bir zamandayız.

Türkiye toplumu dini, siyasetten uzaklaştırmak, siyasal alanda dinin kazandığı mevzileri boşaltmak konusunda, “laiktir laik kalacak” dediği dönemlerden çok daha kararlı.

Üstelik “iyi kötü, eldekini korumaya bakalım” pozisyonunun yarattığı zaaflar da bu tasfiyede önemli bir rol oynamıştı. Korunacak bir “eldeki laiklik” de kalmadı.

 

Nedir bu zaaflar?

Bunların artık çok bilinen şeyler olduğunu düşünüyorum. Dinin siyaset alanına girmemesi gerekiyor. Bu gereklilik yine dinsel referanslarla savunulamaz. Bu yapıldı Türkiye'de. “Dinimiz de laikliği emreder” ya da “İslam'ın korunması için de siyasete alet edilmemesi gerekir” argümanı laik Cumhuriyet'in ilk adımlarında iş görmüş olabilir ama gericilik saldıran taraf olduğunda iş değişir.

Güncel örneklerini verebilirim, ama hem gerek yok hem de artık “yanlış yapılan şeyler”den değil doğrusunu nasıl yapacağımızdan konuşmak gerekir diye düşünüyorum.

 

Röportajın devamı Boyun Eğme'nin 20. sayısında